Hala Çok Güzel

Uzun bir aradan sonra “Merhaba!”

Bu yazıyı yazmazdan evvel etraflıca düşündüm, ülke ahvali malumunuz, neresinden tutsak elimizde kalacak şekilde. Ne yazmalı, ne söylemeli de bir nebze olsun okurları bu duygudan uzaklaştırmalı diye. İçinden çıkamadım sevgili okur, aklımdan yanan ormanlar, katledilen kadınlar, çocuklar, ekonomik zorluklar ve daha nice bu memleketin derdiyle hemhâl olmuş kişinin, canını çok içerden bir yerden yakan onca şey çıkmak bilmedi.

Dönüp dolanırken beni bu duygudan çıkarmaya gönüllü, heybetli duruşuyla James Webb Uzay Teleskobu’nun biz dünyalı fanilere göz kırptığını görünce bir durup düşündüm. Bilmeyenler için çok kısaca bahsetmek gerekirse, James Webb Uzay Teleskobu (JWST), NASA önderliğinde ve Avrupa Uzay Ajansı ile Kanada Uzay Ajansı katkılarıyla üretilen bir uzay teleskobu. 25 Aralık 2021 tarihinde uzaya gönderildi. İnsanlığın evrene dair sorularının cevaplarına bir adım daha yaklaştırması, astronomi ve kozmoloji bilgilerini genişletmesi beklenilen bu teleskop, içinde bulunduğumuz varlık sancılarına, anlamlandırma meselesine, memleketin ve dünyanın nice köşesinde, hayallerimiz ve geleceğimiz gibi yüreklerimizi de kavuran ateşlere bir damla su serpmek ister gibiydi.

Nasa’nın yukarıdaki fotoğrafla servis ettiği bilgi beynimde şimşek gibi çaktı, çünkü sadece bir kum tanesinin kapladığı söylenen bu fotoğraf içinde farklı uzaklıklarda yüzlerce galaksi var. Her birinin içinde on milyarlarca yıldız, toplamdaysa bu kare içinde potansiyel olarak trilyonlarca gezegen var. Bu yıldızların bir kısmı Güneş gibi, o gezegenlerin bir kısmıysa Dünya gibi… (Kaynak, Evrim Ağacı)

Düşünsene sevgili okur, apartmanın aidatı, karpuzun sürreel kilogram fiyatı, metro kapısı açıldığında inenlere yol vermemeye yemin etmiş insanlar, yaya geçidinde durmayanlar, otobüsü kaçırınca hissedilen o öfke, kallavi bir sosisliyi ısırdığınızda üzerinize sıçrayan ketçap bu hiçliğin tam da neresinde? Bu fotoğrafın ‘akla zarar’ devasalığını sadece bir lahza kavramış bir ademoğlu artık eskisi gibi olabilir mi?

Sanki bu yüce boşluğu hep bilir, hissederdik de, varlığı, safî değil de aynı haliyle anlamaya alışmış bizleri omuzumuzdan tutup silkelemesine ihtiyaç duyuyormuşuz böyle bir görsel şölenin.

İhtisasını yapmamış kimseler için anlaması oldukça güç, zaman kavramı meselesi de işin içine girince, beyninizin derinliklerinden bir ses, “yalnız değilsin” diyebiliyor sadece.

Gelin görün ki, hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, ki ben bunu bizlere bahşedilmiş bir nimetten sayarım, zira unutmadan bu uçsuz evren içinde, değil 70-80 sene, 7-8 saat bile yaşanmaz bir hâl alırdı diye düşünürüm.

Demem o ki sevili okur, zihinlerimizde gün geçtikçe beliren katreleşme hali dönüp yine kendimizi kâinatın tam merkezinde hissetmemizi engelleyemiyor. Bu meseleyi uzmanlarına bırakmakta fayda var, lakin sonsuzlukta bir damla olmak, bahşedilenlerin müthişliğine mazhar olmaya neden engel olsun ki zaten?

Çünkü sahilde gün batımı izlemek, tereyağlı karidesin yağına ekmek banmak, bir çocuk kahkahası, bir kuş cıvıltısı duymak, çiçekleri koklamak, notalarda kaybolmak, serin sularda yüzmek ve nice muhteşem şey HÂLÂ ÇOK GÜZEL…

Sevgili koca evren, sonsuzluğun ama en çok da bahşettiklerin için, inatla sarılmayı öğrettiğin için çok teşekkürler…

Bir cevap yazın