İnsanlar ateşi buldu, ehlileştirdi… Sonrasında hem fiziksel hem de bilişsel olarak değişim gerçekleştirdi. İletişimde etkin rol oynadı. İnsanlar ateşi birbiriyle, doğayla ve diğer canlılarla savaşımında tarihsel akışı değiştirebilecek kadar etkin kullandı. Feodal düzenin yıkılmasına ve imparatorlukların inşasına etki etmiş midir tartışmasına girmeyeyim şimdi. Her şey ateşle başladı noktasına gitmeyelim. Ancak ateş tarihsel olarak bir nirengi noktası oluşturmaktadır. İktidarlar bu anlamda ateşi ciddi bir dekor, güç gösterisi, ceza aracı ve kötülük temsilcisi olarak kullandılar.
Bu sebeple, mitolojide oldukça yaygın yer edinen ateşi aynı zamanda manevi baskı ve sömürü mekanizması olarak işlevsel hale getirdiler. Şaman kültüründe ateşin ruhuna kurban edilen hayvanın bir parçası sunulurdu, Ezildilikte ateş arınmadır… İslam dininde cezalandırma, ilkel toplumlarda ateş etrafında ayindir vs. uzayıp gidiyor.
Son demlerde Türkiye’de gündeme oturan yangınları da iktidar kendi yararına kullanmaya, ateşten siyasal olarak fayda sağlamaya çalıştı, tıpkı tarihte bütün gemenlerin yaptığı gibi. Ülke yangın yeri ancak, toplumsal duyarlılık hak getire. Ülkeyi baştan başa saran yangını söndürmek yerine, iktidar, refleks haline getirdiği alışkanlıkla “bir günah keçisi” arayışıyla ötekini suçlamakla başladı işe. Toplum bu afette birlik olma refleksini göstermeye çabaladığı anda medya bu çabaya çomak sokmaya çalıştı. Yönetim teknolojisinden uzak olan iktidar, ülkeyi yönetemediği gibi yangını da yönetmede sorunluydu. Kayıtsızlık toplumu sarmış durumda. Yangın bir gerçekti. Öyle ki doğa yangınla intikam alıyor ya da mesaj veriyordu. Yangın nerdeyse termik santrallerinin çoğunu yok etmişti. Belki de toplumun gerçekleştiremediğini bu yolla yapıyordu kim bilir?
Günah keçisi bulmak yangını herhangi bir dönüşüme sokar mı? Koca ülkede yangına karşı oluşturulmuş bir donanım yok… Yangınla başa çıkma tecrübesi yok. Belki de sırf bu nedenle yangın siyasal arenada didişmenin ana konusu oldu. Çünkü Türkiye’de her şey siyasal çerçevede ele alınmaktadır artık. Aslında gerçek olan da budur. Her şey siyasaldır. Halkın kendisi, edimleri, aralarındaki bağ vs. tümüyle siyasal. “Siyasi konulara girmeyelim abim yaa” klişesi nasıl da yerleşmiş dilimize. Aslında yardım da siyasal, ilişkiler de siyasal, alış-veriş te siyasaldır… Yani özünde her şey siyasaldır. Bu başka bir yazımızın konusu olsun. Yangın ve yönetebilme teknolojisine dönelim.
Siyasal iktidar her şeyde olduğu gibi bu durumda da senin yangının, benim yangınım ikilemine demir attı hemen. Ülkesi için yardım çağrıları çabasında olanlar haindi. İyi de, sen de söndüremiyorsun… 4 milyon dolarlık bakıma ihtyaç duyan uçak beklemede, ama sende yüzlerce milyon dolarlık uçak var. ‘Nasıl olacak bu iş’ diyerek, mahalli bir ağızla sormak isterdim…
Toplum, kriz anında ortaya çıkan birlik duygusundan yoksun olduğunun bilincine varamadı.
Toplumsal bağların artık kopmakta olduğunu göremedi. Yanan ormanların üzerine bina inşa etmek yasaklansa, yangın olayı azalır mı diye de sormak istiyorum.
Hem insanların dikkatsizliği hem bilinçli eylemi, hem de insanların özensizce döşediği elektrik tellerinin teması sonucu gerçekleşen yangınların… Doğal afet olarak sıcaklığın çok yoğunlaşması ve şimşek gibi nedenleri de var. Ancak bu sonuçları bütünüyle fırsata çevirmeye çalışan para- mal-mülk hırsı taşıyan belli bir sınıf, onarılabilecek telafi edilebilecek bu zararı toplum için değil kendisi için kâra dönüştürmeye çalışmakta. Ağaçlar ve sular hakkında basın ve yayın organlarının binlerce kez uyarmasına karşın betonlaştırmaya devam diyerek… sanki “lütfen ağaçlar yansın” diye dua ediyorlar. Türkiye’de bu konularla ilgili uyarıların ötesine geçip gerçeklikle temas edecek “bir şey yapmalı”. Kuruyan ve yanan hiçbir yere bir şeyler inşa edilmemeli. Halk ya da toplum sahip çıkmalı. Devlet sahip çıkmasın diyesi geliyor insanın…
Ateş düştüğü yeri yakmıyor, her yeri yakıyor… hal böyleyken izin vermeyelim…
Türkiye’de yanan ağaçlık bölgelere bina, yapı inşa etmek yasaklansın. Özelleştirilmesin.